Anjelika Akbar “İçindeki Türkiye”yi anlattı

Anjelika Akbar “İçindeki Türkiye”yi anlattı

Anjelika Akbar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “İçimdeki Türkiyem” adlı kitabında; hamileyken UNESCO temsilcisi olarak geldiği ve oğlunu dünyaya getirmek için sadece bir süre kalacağını düşündüğü ancak zaman geçtikçe “ev”i gibi hissederek kalmaya karar verdiği Türkiye’yi, bir kelime Türkçe bilmeyen bir yabancının gözünden aktarıyor.

Kazakistan’da müzisyen bir ailede dünyaya gelen Akbar, ilk kitabında, 4 Aralık 1990’da ilk kez uluslararası bir belgesel filmin bestecisi olarak geldiği İstanbul’a, Türkiye’ye bağlanış öyküsünü sıcak ve samimi anlatımıyla paylaşıyor. Akbar, Türkçe olarak kaleme aldığı ve 14 bölümden oluşan kitabında Türkiye’ye geldiği andan itibaren yaşadıklarını, gözlemlerini,  deneyimlerini, İstanbul’u, Türk insanını, yeni bir dili öğrenmeye ve anlamaya çalıştığı ilk iki yıl süren suskunluğunu, kurduğu dostlukları samimi ifadelerle okurlara aktarıyor.

Akbar “deneysel amatör anılar” diye nitelendirdiği kitabının yazma fikrinin nasıl ortaya çıktığını ise kitabın önsözünde şu sözlerle ifade ediyor:

 “Türkiye’ye geleli ve Türk vatandaşı olalı yıllar oldu... Bu ülkeyi anlatacak bir kitap yazmaya uzun süre önce karar vermiştim. Türk insanlarının sıcaklığının beni nasıl sarıp sarmaladığını, bilmediğim dilde, tanımadığım bir kültürde insanlarla nasıl iletişim kurduğumu,neden burada kaldığımı; Türkiye’yi neden bu kadar sevdiğimi anlatmadan edemeyecektim… Damarlarımda birçok ırkın kanı akıyor… Ailemde farklı milletlerden insanların olmasından  kaynaklanan bu renklilik, kendimi her zaman Dünya Vatandaşı gibi hissettirmiştir bana. Fakat evimizde kendimizi  en rahat, en huzurlu  hissettiğimiz, okumak, düşünmek, kendi kendimize kalmak için seçtiğimiz bir oda veya köşemiz vardır. İşte Dünya Evi’nde böyle bir huzur köşesi benim için Türkiye oldu…”

 Kitapta, Akbar’ın ailesine yazdığı mektuplar, yaşadığı ilkler, Türk müzisyenlerle gerçekleştirdiği projeler, müzisyen dostları, basınla ilişkileri, unutulmaz Türkiye konserleri, kaleme aldığı yazıları, Türkçe şiirleri yer alıyor.

Yaşadığı tüm zorluklara rağmen iyi niyet ve olumlu düşüncelerini kaybetmeyen Akbar, ilk oğlunun hamilelik sürecindeyken başladığı ve 20 yıllık süreç içinde devlet memuru olduğu, bazı zamanlarda “Nataşa” olarak algılandığı Türkiye serüvenini, esprili ve akıcı bir dille okuyucuyla paylaşıyor.  

Kitabın içinde önemli anılarının fotoğraflarına da yer veren Akbar’ın, Türkiye’de kaldığı ilk ev olan “Susam Sokak”taki evin önünde çekilen kitabının kapak fotoğrafı ise Ara Güler imzası taşıyor.

 Kitaptan…

 “Türkiye’ye geldiğim gün, 4 Aralık’tır.

Benim için bu bir bayramdır!

Evde, arkadaş grubunda, turne yolculuğunda, stüdyoda , konser sahnesinde o günü-ne yapıyorsam, yapayım- bayram olarak kutluyorum!İçimden gelen bir istektir bu, Türkiye’ye ayak bastığım anı yakınlarımla, sevenlerimle kutlamak; burada bulduğum ailenin her geçen yıl daha da genişlemiş olduğunu görmek,ailenin sadece kan bağlarıyla değil, gönül bağlarıyla da kurulduğunu görmek, hissetmek; “Türkiye’de nice senelere “ dilediğini duymak..

Görünmeyen yollardan geçip, bilinmeyen ağlara tutunarak, kalbimin sesine kulak vererek ayaklarım beni bu topraklara getirdi.”

Sinopsis:

 “Piyanist misin, yoksa besteci mi?” diye soranlara cevabım:

Ben öncelikle piyano enstrümanıyla bütünleşmiş, onu çok iyi tanıyan bir besteciyim!.. Piyanistliğimin tek farkı şu: ellerimde on parmak yerine on kalbim var; tuşlara onlarla basıyorum!..
Anjelika Akbar

Bazı bölüm başlıkları: 

  • İstanbul Sokakları
  • Pazar yeri
  • “Yetmiş İki millet”
  • Türk kadını
  • Türk erkeği
  • Trafiğin “t”si, küfürün “k”si
  • Basınname
  • “Tweet”name
  • Yemek yemek
  • Pespembe-pesmavi
  • Durak
  • Beni komik duruma düşürmüş sözcükler!
  • İmam neden bayıldı?
  • Tavuğun kocası…
  • Rusya’da yılbaşı
  • Kapıcılar-efendiler
  • Ezanın sihri…
  • Televizyon programları
  • Kendin pişir başkalarıyla paylaş!
  • MEDENİYETLERİN KAVŞAĞINDA BİR BEBEK
  • “Demirden” perdeler de yıpranır!...
  • Kulislerimin Ankara’sı
  • Süleyman Demirel ve konser sonrası muhabbetler
  • “Kırık Yay Üzerine Ağıt”
  • Kaaaaliiiinka-Kaliiinka…
  • Viski şişelerinin sürpriz kerameti
  • Düğün konseri
  • Emzik altından gülümseme
  • Nâzım Hikmet-Yalnız Çınar
  • Benim Yolum
  • Türkçe haiku’larım
  • 4 Aralık Bayramı  

Türkiye’ye geleli ve Türk vatandaşı olalı yıllar oldu… Bu ülkeyi anlatacak bir kitap yazmaya uzun zaman önce karar vermiştim. Türk insanlarının sıcaklığının beni nasıl sarıp sarmaladığını; bilmediğim dilde, tanımadığım kültürde insanlarla nasıl iletişim kurduğumu; neden burada kaldığımı; Türkiye’yi neden bu kadar çok sevdiğimi anlatmadan edemeyecektim!.. Damarlarımda birçok ırkın kanı akıyor… Ailemde farklı milletlerden insanların olmasından kaynaklanan bu renklilik, beni hep bir “Dünya Vatandaşı”ymışım gibi hissettirdi. Fakat evimizde kendimizi en rahat, en huzurlu hissettiğimiz, okumak, düşünmek, kendi kendimize kalmak için seçtiğimiz bir oda veya köşemiz vardır. İşte Dünya Evi’nde böyle bir huzur köşesi benim için Türkiye oldu…


Geçmiş ve gelecek arasında sadece bir an var:
İşte “o”na “hayat” denir!
Türkiye’ye dair geriye baktığımda hafızamdan hiç silinmeyecek, bir film sahnesi gibi bazı “anlar” vardır. Arada sırada bu anları tekrar tekrar yaşıyorum.
Harran Ovası’nda gezerken yanıma on beş yaşlarında bir genç kız yaklaşıyor. Bana sarılıyor ve hayran gözlerle bakıyor. Sonra da bana “Abla, sen terörist misin?” diyor ve gülümsemeye devam ediyor. Bu soru karşısında ilk başta sarsılıyorum. Daha sonra anlıyorum ki, kızcağız aslında “turist misin?” diye sormak istiyor… Fakat terörist kelimesini daha sık duyduğu için ağzından o çıkıyor. “Turist demek istiyorsun, değil mi?” diye sorduğumda gülümseyerek başını sallıyor…


Eşimle kiralık bir ev arıyoruz. Baktığımız evlerin birinde piyano duruyor. Eşim piyanoya işaret ederek “evimizde işte bundan iki tane var, hatta birisi kuyrukludur. Acaba bu eve ikisi de sığar mı? Ayrıca sitedeki diğer evlerde bulunan komşular rahatsız olur mu? Eşim profesyonel müzisyen, evden çok fazla piyano sesi dağılıyor,” diyor. Belli ki sahipleri beni tanımamış. “Öyle mi? Acaba isminiz nedir?” diye sahibi bana soruyor. “İsmim Anjelika Akbar” diye cevap veriyorum. Ev sahibi çok heyecanlanıp “Hayatımda ilk defa bir kuyruklu piyanist görüyorum!” diyor. Eşim hiç gecikmeden, arkama bakarken diyor ki: “Valla, eşim profesyonel piyanist, o doğrudur. Ama şimdiye kadar kuyruğunu hiç fark etmemişim.”

Ne güzel insanlar Türkler! Şanslı geçmişlerini dikkat ve özenle daha da şanslı bir geleceğe dönüştürebilirler. Ben de bir Türk vatandaşı olarak bir katkı sağlayabilirsem, ne mutlu. En azından “Türklere Türkleri sevdirmeye çalışarak” bunu yapmaya çalışıyorum. Benim için Türk insanı bir bütün, hiçbir ayırım yapmadan, hangi memleketten olduğuna değil, yüreğindeki sevgiye bakarım… 


Dinleyicilerim…

Yaşlı, genç, çocuk, erkek, kız, anne, okumuş, okumamış, elit, halktan, açık, kapalı, entelektüel, ateist, komünist, Alevi, sufi, Müslüman, Hıristiyan, Katolik, Protestan, Zerdüşt, Budist, Ermeni, Türk, Yahudi, Avrupalı, Afrikalı, çocuklu, çocuksuz, türkücü, klasikçi, dansöz, balet, operacı, yogin, yoga karşıtı, ufo’cu, reenkarnasyona inanan, tek ve sonsuz hayata inanan, iş kadını, iş adamı, ev kadını, mutlu, mutsuz, umutlu, umutsuz, rockçı, cazcı, heavy metalci…

Hepsi konserlerimde, tek birleştirici unsur olan müzik’te odaklanıyorlar. “Müzik”e minnettarım. Bizleri hep birlikte kalplerimizin derinliğine götüren bu sihirli dünya sayesinde “ailem” çok geniş! Kimseler arasında ayrım yapmamamın sebeplerinden biri de sonsuzlukta kökleri bulunan müziğin kendisidir!